Haruki Murakami, ünlü bir yazar olmadan önce sıradan bir öğrenciydi. Öğretmenlerin odaklanmasını istediği konulara ilgi duymakta zorlanan Murakami, yalnızca merak ettiği şeyleri öğrenebiliyordu. Yine de üniversiteye girmeyi başardı ve mezun olmaya birkaç ders kala Tokyo’da küçük bir jazz kulübü açtı. Yoğun çaba harcayarak kulübü ayakta tutmayı, masraflarını karşılamayı ve bir ekip kurabilmeyi başardı.
1978 yılında, Meiji Jingu Stadyumu’nda bir beyzbol maçı izlerken, takımı Yakult Swallows’un ilk vurucusunun sol çizgiye attığı topu izledi. Oyuncu ikinci kaleye koşarken Murakami’nin aklına bir fikir düştü: “Neden bir roman yazmayı denemiyorum?”
Jazz kulübünün kapanış saatlerinden sonra yazmaya başladı ve bir edebiyat dergisine el yazmasını gönderdi. O kadar rahattı ki, dergi kaybederse diye bir kopyasını bile saklamadı. Ertesi yaz, eseri bir ödül kazandı ve yayımlandı. Murakami, tek düzenli gelir kaynağı olan kulübü satıp yazmaya odaklanmaya karar verdi. 2008’de yayımlanan anılarında, “Yaptığım her şeye tamamen adanmış bir insanım,” diye yazdı.
Bardaki fiziksel olarak yorucu işlerden kurtulunca kilo almaya başladı. Spora başlamaya karar verdi ve koşu en uygun seçenek gibi göründü: Evinin yanında bir koşu pisti vardı, özel ekipman gerektirmiyordu ve tek başına yapabileceği bir aktiviteydi.
Tutkulu bir şekilde bağlanma eğiliminden bahsederken yalan söylemiyordu. 2000’lerin sonuna geldiğinde, haftada altı gün, günde altı mil koşuyor, yılda 23 maratonun yanı sıra birçok uzun mesafe yarışı, bir ultramaraton ve triatlonlara katılıyordu.
Gençliğinde bile koşu süreleri olağanüstü değildi ve çoğu zaman acı çekiyordu. “Koşmak Hakkında Konuşurken Konuştuğum Şeyler” adlı anı kitabında, yarışlardaki ıstırabını şu sözlerle anlatıyordu: “Bu yarışı koşarken, bir daha asla böyle bir şey yaşamak istemediğimi hissettim.” Ya da: “23. mil civarında her şeyden nefret etmeye başlıyorum.” Bir başka cümlede, “Sonunda bitirdim. Garip bir şekilde başarı hissi yok. Sadece artık koşmam gerekmeyeceği için derin bir rahatlama hissediyorum,” diyordu.
Murakami’nin koşuya olan tutkusu, disiplin ve kararlılığın başarıya giden yolda ne kadar önemli olduğunu gösteren bir örnek olarak kalıyor.